Evlilik birliği, tarafların birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü üzerine kurulu, toplumun en temel kurumlarından biridir. Bu sadakat yükümlülüğü, sadece duygusal bir beklenti değil, aynı zamanda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) tarafından koruma altına alınmış hukuki bir ödevdir. Bu ödevin en ağır şekilde ihlali ise, şüphesiz ki eşlerden birinin evlilik birliği devam ederken bir üçüncü kişiyle cinsel birliktelik yaşaması, yani aldatma (zina) eylemidir. Zina, evlilik birliğinin temelini derinden sarstığı, taraflar arasındaki güveni onarılamaz bir şekilde yok ettiği ve ortak hayatı sürdürmeyi eşlerden biri için çekilmez hale getirdiği için, kanun koyucu tarafından en ağır kusur hallerinden biri ve mutlak bir boşanma sebebi olarak kabul edilmiştir.
TMK’nın 161. maddesinde özel olarak düzenlenen aldatma (zina) nedeniyle boşanma davası, diğer boşanma sebeplerinden (örneğin, şiddetli geçimsizlik) hem ispat koşulları hem de hukuki sonuçları bakımından önemli farklılıklar gösterir. Zinanın varlığının mahkeme önünde kanıtlanması, davayı açan eş lehine, sadece boşanma kararı verilmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda tazminat, nafaka ve mal paylaşımı gibi boşanmanın fer’i (ek) sonuçları üzerinde de doğrudan ve kesin bir etki yaratır. Ancak, her sadakatsizlik eylemi hukuken “zina” olarak kabul edilmez. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, zinanın hukuki tanımının sınırlarını net bir şekilde çizmiştir.
1. Aldatma (Zina) Nedir? Hukuki Tanımı ve Unsurları
Toplumsal veya ahlaki anlamdaki aldatma kavramı oldukça genişken, TMK 161 anlamında hukuki bir boşanma sebebi olarak “zina”, çok daha dar ve spesifik bir anlama sahiptir. Bir eylemin hukuken zina olarak kabul edilebilmesi ve bu maddeye dayalı bir boşanma davasına temel oluşturabilmesi için belirli unsurların bir arada bulunması zorunludur.
Zinanın Temel Unsuru: Cinsel Birliktelik
Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasına göre, zinanın varlığından söz edebilmek için en temel ve vazgeçilmez unsur, eşlerden birinin, eşi dışında karşı cinsten veya hemcinsinden bir üçüncü kişiyle cinsel birliktelik yaşamasıdır. Sadece cinsel birleşmenin tamamlanmış olması değil, cinsel birleşmeye teşebbüs edilmesi de Yargıtay tarafından zina olarak kabul edilmektedir. Bu, hukuki tanımın en net ve keskin çizgisidir.
Diğer Zorunlu Unsurlar:
- Geçerli Bir Evlilik Birliğinin Varlığı: Zina, tanımı gereği evlilik birliği içinde işlenebilen bir sadakat yükümlülüğü ihlalidir. Dolayısıyla, eylemin gerçekleştiği tarihte taraflar arasında hukuken geçerli bir evliliğin devam ediyor olması gerekir.
- Kusur (Kast): Aldatma eylemini gerçekleştiren eşin, bu eylemi kendi hür iradesiyle, bilerek ve isteyerek yapmış olması gerekir. Eylemin bir tehdit, cebir veya kişinin bilincini ortadan kaldıran bir durum (bayıltılma, uyuşturucu madde verilmesi vb.) altında gerçekleşmesi, kusuru ortadan kaldıracağı için hukuken zina olarak kabul edilmez. Bu nedenle, bir eşin tecavüze uğraması, zina olarak nitelendirilemez ve bu durum, tecavüze uğrayan eş aleyhine bir boşanma sebebi olarak kullanılamaz.
2. Yargıtay Kararları Işığında Hangi Eylemler Zina Sayılır, Hangileri Sayılmaz?
Boşanma davalarında en çok tartışılan konu, hangi davranışların zinanın varlığını kanıtlamaya yeterli olduğudur. Yargıtay, zinanın gizli yapılan bir eylem olması nedeniyle doğrudan ispatının zorluğunu kabul etmekle birlikte, bu eylemin varlığını kesin veya çok güçlü karinelerle ortaya koyan delillerin varlığını aramaktadır.
Zina Olarak Kabul Edilen Eylemler ve Durumlar:
Aşağıdaki durumlar, Yargıtay tarafından zinanın varlığına dair güçlü karineler olarak kabul edilmekte ve aksi ispatlanmadıkça zinanın gerçekleştiğine hükmedilmektedir:
- Bir eşin, üçüncü bir kişiyle aynı otel odasında gece konaklaması (Otel kayıtları bu durumun en güçlü delilidir).
- Bir eşin, makul ve haklı bir gerekçe olmaksızın, üçüncü bir kişiyle aynı evde geceyi geçirmesi.
- Eşlerden birinin, evlilik dışı ilişkiden hamile kalması veya çocuk sahibi olması.
- Eşlerden birinin, evlilik dışı cinsel ilişki yoluyla bulaşan bir zührevi hastalığa (cinsel yolla bulaşan hastalık) yakalanması.
- Eşlerden birinin, üçüncü bir kişiyle yaşadığı cinsel birlikteliğe dair açık ikrarı (mesaj, mektup veya tanık önünde itiraf).
- Eşlerden birinin, üçüncü bir kişiyle cinsel birliktelik yaşadığını gösteren uygunsuz ve müstehcen fotoğraf veya video kayıtları.
Zina Olarak Kabul EDİLMEYEN (Ancak “Güven Sarsıcı Davranış” Olan) Eylemler:
Aşağıdaki davranışlar, sadakat yükümlülüğünün ihlali ve güven sarsıcı davranışlar olmakla birlikte, tek başlarına cinsel birlikteliğin varlığını kanıtlamadıkları için TMK 161 anlamında “zina” olarak kabul edilmezler. Ancak bu eylemler, TMK 166 kapsamında “evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik)” nedeniyle açılacak bir boşanma davasında, karşı tarafın ağır kusurlu olduğunu ispatlamak için önemli delillerdir.
- Flörtöz veya romantik içerikli telefon görüşmeleri yapmak, mesajlaşmak.
- Sosyal medyada başka biriyle samimi ve duygusal yazışmalar yapmak.
- Üçüncü bir kişiyle sarılmak, el ele tutuşmak veya öpüşmek (cinsel birliktelik boyutuna varmayan fiziksel temaslar).
- Sık sık baş başa yemeğe çıkmak veya gezmek.
- Başka birine aşık olduğunu söylemek veya duygusal bir ilişki yaşamak.
Özetle: Hukuk, zina için duygusal aldatmayı değil, cinsel sadakatsizliği arar. Duygusal sadakatsizlikler, boşanma için geçerli bir sebep olmakla birlikte, zinanın ağır hukuki sonuçlarını doğurmaz.
3. Aldatma (Zina) Nedeniyle Boşanma Davası Şartları
Bu özel boşanma davasını açabilmek için belirli usul ve esasa ilişkin şartların yerine getirilmesi zorunludur.
- Zina Eyleminin Varlığı: Yukarıda tanımlanan hukuki anlamda bir zina eyleminin gerçekleşmiş veya en azından teşebbüs aşamasında kalmış olması gerekir.
- Hak Düşürücü Sürelere Uyulması (En Kritik Şart): Bu dava, belirli sürelere tabidir ve bu süreler kaçırıldığında dava hakkı tamamen ortadan kalkar. Mahkeme bu süreleri kendiliğinden (re’sen) dikkate alır.
- Aldatıldığını öğrenen eş, bu durumu öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde davayı açmak zorundadır.
- Her halükarda, zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmişse, artık bu eyleme dayanılarak dava açılamaz.
Örnek: Eşinizin sizi 2020 yılında aldattığını 2025 yılının Mart ayında öğrendiyseniz, öğrenme tarihinden itibaren 6 ay içinde, yani 2025 yılının Eylül ayına kadar dava açabilirsiniz. Ancak, 2020 yılında gerçekleşen bu eylemi 2026 yılında öğrenirseniz, olayın üzerinden 5 yıldan fazla süre geçtiği için artık bu sebebe dayanarak dava açamazsınız.
Önemli Not: Eğer aldatma eylemi devam eden, süreklilik arz eden bir ilişki ise, hak düşürücü süreler, bu ilişkinin sona erdiği tarihten veya en son öğrenilen eylemden itibaren işlemeye başlar.
- Affetmemiş Olmak: Aldatılan eş, zina eylemini öğrendikten sonra eşini affederse, dava açma hakkını kaybeder. Af, açık bir irade beyanıyla (örneğin, “seni affediyorum” demek) olabileceği gibi, affetme iradesini gösteren üstü kapalı davranışlarla da gerçekleşebilir. Aldatma olayını öğrendikten sonra eşiyle birlikte tatile çıkmak, evlilik birliğini hiçbir şey olmamış gibi sürdürmeye devam etmek, ortak geleceğe yönelik planlar yapmak gibi davranışlar Yargıtay tarafından genellikle “af” olarak yorumlanmaktadır. Ancak, sırf çocuklar için aynı çatı altında yaşamaya devam etmek veya açılan bir ceza davasından şikayeti geri çekmek, tek başına affetme anlamına gelmez.
4. Zina Davasının Hukuki Sonuçları: Neden Önemlidir?
Zina sebebine dayalı bir boşanma kararı alınması, davanın fer’ileri (ek sonuçları) üzerinde, davayı açan aldatılan eş lehine çok önemli avantajlar sağlar.
4.1. Tazminat (Maddi ve Manevi)
Zina, evlilik birliğine karşı işlenmiş en ağır kusurlu davranış olduğu için, mahkeme tarafından aldatan eşin “tam kusurlu” olduğu kabul edilir. Bu durum, aldatılan eşin tazminat haklarını doğrudan etkiler:
- Manevi Tazminat: Aldatılan eş, yaşadığı derin üzüntü, elem, keder ve kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle, aldatan eşten yüklü miktarda manevi tazminat talep edebilir. Bu miktar, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kusurun ağırlığı ve olayın özellikleri dikkate alınarak hâkim tarafından belirlenir.
- Maddi Tazminat: Aldatılan eş, boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri (örneğin, eşin maddi desteğinden yoksun kalma) zarar görmüşse, kusurlu olan aldatan eşten maddi tazminat da talep edebilir.
Önemli İstisna: Eğer aldatılan eş, bu olaya tepki olarak aldatan eşe karşı şiddet uygulamak gibi ağır kusurlu bir davranışta bulunursa, tarafların kusurları eşitlenebilir veya aldatılan eş de kusurlu hale gelebilir. Bu durumda mahkeme, tazminat taleplerini reddedebilir veya miktarlarında indirim yapabilir.
4.2. Nafaka
Boşanmada kusur, nafaka taleplerini doğrudan etkiler. Zina nedeniyle tam kusurlu bulunan bir eş, diğer eşten yoksulluk nafakası talep edemez.
- Aldatan Kadın/Erkek Yoksulluk Nafakası Alamaz: Aldatma eylemini gerçekleştiren ve bu nedenle boşanmada tam kusurlu bulunan taraf, boşanma sonrasında yoksulluğa düşecek olsa dahi, diğer eşten kendisi için yoksulluk nafakası alamaz.
- İştirak Nafakası (Çocuk İçin Nafaka): Ancak, çocukların velayeti kimde kalırsa kalsın, nafaka çocuğun hakkıdır. Aldatan ve velayeti kendisine verilmeyen eş, çocukların bakım ve eğitim giderlerine katılmak üzere iştirak nafakası ödemekle yükümlüdür. Aynı şekilde, velayet aldatan eşe verilmişse, diğer eş çocuğun giderleri için iştirak nafakası öder.
4.3. Mal Paylaşımı (Mal Rejimi)
Genel kural olarak, boşanmada mal paylaşımı (edinilmiş mallara katılma rejimi) yapılırken tarafların kusuruna bakılmaz ve edinilmiş mallar yarı yarıya paylaşılır. Ancak, TMK 236/2. maddesi bu kurala çok önemli bir istisna getirmiştir: “Zina… nedeniyle boşanma hâlinde hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.”
Bu, zinanın mal paylaşımını doğrudan etkilediği tek durumdur. Hâkim, aldatan eşin, evlilik birliği içinde edinilmiş mallar üzerindeki %50’lik payını, kusurunun ağırlığına ve hakkaniyete göre azaltabilir, hatta tamamen ortadan kaldırabilir. Bu, aldatılan eş için çok önemli bir mali avantajdır.
4.4. Çocuğun Velayeti
Velayet kararında mahkemenin önceliği, tarafların kusurundan ziyade her zaman çocuğun üstün yararıdır. Bir eşin zina yapması, tek başına onun kötü bir anne veya baba olduğu anlamına gelmez ve velayeti otomatik olarak kaybetmesine neden olmaz. Mahkeme; çocuğun yaşı, ebeveynlerin çocuğa olan ilgisi, yaşam koşulları, çocuğun hangi ebeveynle kalmak istediği (idrak yaşındaysa) gibi birçok faktörü değerlendirerek, çocuğun menfaatine en uygun olan tarafa velayeti verir. Ancak, aldatma eyleminin çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyen bir ortamda yaşanması, ahlaki açıdan sakıncalı bir yaşam tarzının sürdürülmesi gibi durumlar, velayet kararında aldatan eş aleyhine bir delil olarak değerlendirilebilir.
5. Aldatma (Zina) Davasında İspat ve Deliller
Zina, gizli yapılan bir eylem olduğundan, ispatı genellikle zordur. Davayı açan taraf, zinanın varlığını hukuka uygun delillerle ispatlamakla yükümlüdür. Hukuka aykırı yollarla elde edilen deliller (gizli ses kaydı, gizli kamera görüntüsü, casus yazılımlar vb.) mahkemede delil olarak kullanılamaz ve hatta bu delilleri elde eden kişi hakkında ceza davası açılabilir.
Hukuka uygun ve en sık kullanılan deliller şunlardır:
- Tanık Beyanları: Zina eylemini doğrudan gören veya zinanın varlığına dair güçlü çıkarımlar yapılmasına olanak tanıyan olaylara (örneğin, eşi gece yarısı başka biriyle aynı eve girerken gören bir komşu) şahitlik eden kişilerin ifadeleri.
- Otel Kayıtları: Eşin, üçüncü bir kişiyle aynı otel odasında konakladığını gösteren resmi kayıtlar, en güçlü delillerden biridir.
- Fotoğraf ve Videolar: Halka açık alanlarda çekilmiş, tarafların samimi durumlarını gösteren ve aldatma olgusuna karine teşkil eden görsel materyaller.
- Telefon Kayıtları (HTS Kayıtları): Eşin, belirli bir numarayla, özellikle gece geç saatlerde, hayatın olağan akışına aykırı sıklıkta ve sürede görüştüğünü gösteren GSM operatöründen celbedilen arama (HTS) kayıtları. Bu kayıtlar içeriği göstermese de, diğer delillerle birleştiğinde zinanın varlığına güçlü bir karine oluşturabilir.
- Sosyal Medya ve Mesajlaşma İçerikleri: Hukuka uygun yollarla ele geçirilmiş (örneğin, açık unutulan bir bilgisayarda tesadüfen görülmüş) ve zinanın ikrarını içeren mesajlar, e-postalar veya sosyal medya yazışmaları.
- Banka Kayıtları ve Kredi Kartı Ekstreleri: Eşin, üçüncü bir kişiye sürekli para göndermesi, otel veya hediye harcamaları yapması gibi harcamaları gösteren belgeler.
Sonuç
Aldatma (zina) nedeniyle boşanma davası, sonuçları itibarıyla aldatılan eşe önemli hukuki avantajlar sağlayan, ancak ispatı ve usulü son derece teknik ve hassas olan bir dava türüdür. Hak düşürücü sürelerin kısalığı, delillerin hukuka uygunluğunun denetlenmesi, affın varlığının tespiti ve davanın diğer boşanma sebepleriyle (terditli olarak) birlikte açılabilmesi gibi konular, sürecin mutlaka bir uzman tarafından yönetilmesini gerektirir. Aldatma gibi travmatik bir süreçte, duygusal olarak yıpranmış bir kişinin bu karmaşık hukuki süreci tek başına hatasız bir şekilde yürütmesi neredeyse imkansızdır. Bu nedenle, haklarınızı tam olarak korumak, hukuki süreci doğru bir stratejiyle yönetmek ve telafisi mümkün olmayan hatalardan kaçınmak için, sürecin en başından itibaren aile hukuku ve boşanma davaları alanında deneyimli bir avukattan profesyonel hukuki destek almak, atılacak en doğru ve en basiretli adımdır.
