Kullanmak Amacıyla Uyuşturucu Veya Uyarıcı Madde Satın Almak Kabul Etmek Veya Bulundurmak Suçunun Şartları Ve Cezası Nedir?
Uyuşturucu madde suçları, TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü bölümünde “Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar” olarak TCK 188. Madde ve devamında düzenlenmiştir. Uyuşturucu maddelerle ilgili olarak 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun ve 3298 sayılı Uyuşturucu Maddelerle İlgili Kanun olmak üzere iki ayrı kanun daha mevcuttur.
Dünyada uyuşturucunun serbest bırakılması ya da yasaklanması yönünde çeşitli tartışmalar yaşanmaktadır. Ülkemiz ise bu konuda yasaklayıcı gruba dahildir. Sistemimiz, genel olarak uyuşturucu madde suçları ve özel olarak da uyuşturucu madde kaçakçılık suçları için ağır cezalar öngörmektedir. Uyuşturucu madde suçları, tedarik ve kullanma suçları olarak ikiye ayrılabilir.
Uyuşturucu Veya Uyarıcı Madde İmal Ve Ticareti Suçu Nedir?
TCK’da uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti suçları imal, ithal veya ihraç ve diğer ticaret suçları olarak ikiye ayrılmıştır. TCK’nın 188. maddesinin 1. fıkrasında; ‘‘imal, ithal veya ihraç etmek’’, 2. fıkrasında ise; ‘‘ülke içinde satmak, satışa arz etmek, başkalarına vermek, nakletmek, sevk etmek, depolamak, satın almak, kabul etmek veya bulundurmak’’ ibarelerine yer verilmiştir. Kanunda bu ibarelerin tümünün yaptırım altına alınmasının amacı; uyuşturucu maddelerin kullanımını, elde edilmelerini zorlaştırmak ve yayılmasını önlemektir. İlgili maddeye göre;
– Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve iki bin günden yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
– Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.
– Yukarıdaki fıkralarda belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması,
– Kanun’un üçüncü fıkrasındaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi, hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
– Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
– Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
– Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Kullanmak Amacıyla Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Satın Alma Kabul Etme veya Bulundurma Suçu Nedir?
Kullanmak Amacıyla Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Satın Almak, Kabul Etmek veya Bulundurmak Suçu Türk Ceza Kanunu’nun 191. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”
TCK md.191’de düzenlenen uyuşturucu madde kullanma eylemlerini TCK md.188 ile karıştırmamak gerekir. Öncelikle ele geçirilen maddenin uyuşturucu madde olup olmadığı ilgili kurumlarca incelendikten ve uyuşturucu madde kapsamında olduğu sabit olduktan sonra; eylemin, uyuşturucu madde ticareti suçunu mu yoksa uyuşturucu kullanma suçunu mu oluşturduğu değerlendirilmektedir. Bu ayrımda Yargıtay’ın koymuş olduğu ilk kriter, ele geçirilen uyuşturucu maddenin miktar bakımından yoğunluğudur.
Kişisel Kullanım Miktarını Geçmeyen Uyuşturucu Madde Miktarı Nedir?
Kişisel kullanım miktarını geçmeyen uyuşturucu maddenin yakalanması durumunda, şüphelinin uyuşturucu madde ticareti yapma kastının olmadığı ve sadece kullanım için bulundurduğu kabul edilmektedir. Bununla birlikte kullanılan aletlerin ve yerin imale/ticarete elverişli olup olmadığı gibi elde edilen diğer somut delillerin değerlendirilmesi de önemlidir. Buna ilişkin olarak Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 2017/4166 E. Sayılı ilamı şu şekildedir:
“A- Sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna yönelik yapılan temyiz incelemesinde:
Kullanmak için uyuşturucu/uyarıcı madde bulundurma ya da kullanma dışında bir amaçla uyuşturucu/uyarıcı madde (temin veya ticareti yapma) bulundurma suçlarının oluşumunda, madde miktarının kural olarak bir önemi yoktur. 0,1 gr uyuşturucu/uyarıcı madde, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturabileceği gibi ticari amaçla bulundurma suçunu da oluşturabilir.
Kısaca madde miktarı bulundurma amacının belirlenmesinde yardımcı olabilir ancak tek bir ölçüt olamaz. Uyuşturucu/uyarıcı maddenin kişisel kullanıma yetecek miktarda olması halinde başkaca delil yoksa amacın kullanmak için bulundurma olduğu kabul edilebilirse de maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacına yönelik olarak miktar ölçütü dışında somut olayın özelliklerine göre de değerlendirme yapılmalıdır. Bu değerlendirmede miktar dışında;
a) Sanığın hareketleri (müşteri arama, pazarlık yapma, numune gösterme ve benzeri)
b) Uyuşturucu/uyarıcı maddelerin ele geçiriliş ve bulundurma şekli ile çeşitlilik, (çok sayıda küçük miktarlı poşetçikler, madde bulaşıklı hassas terazi; esrar, eroin, kokain, MDMA, sentetik kannabinoid gibi maddelerin bir arada bulundurulması)
c) Uyuşturucu/uyarıcı maddelerin bulunduğu yer, zaman ve belirlenecek zaman dilimi içinde içinde sanık tarafından kullanılabilecek madde miktarı
d) Sanığın uyuşturucu madde kullanıp kullanmadığı,
e) Sanığın sosyal ve ekonomik durumu geçimini ne ile sağladığı, geliri gibi olgularda değerlendirilmelidir.
Somut olayda; 16.09.2009 tarihinde araç içerisinde yapılan aramada, sanığa ait poşet içerisinde net 780 gr esrar ele geçirildiği; araç içerisinde sanığın başkaca bir eşyasının bulunmadığı; savunmasında esrarı Tarlabaşı’nda bir şahıstan 750 TL’ye aldığını ve oto elektrikçisi olup aylık gelirinin 750 TL olduğunu beyan etmesi, karşısında; geliri ile mütenasip olmayan bir para ile satın aldığı net 780 gr gelen esrarı yanında bulundurup nakletmesine ilişkin eyleminin, gerekçe de belirtilen şekilde “sadece miktardan yola çıkarılarak sanığın mahkumiyetine gidilemeyeceği” denilmek suretiyle başkaca hiçbir ölçüt değerlendirilmeden, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu kabul edilerek dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazı bu nedenle yerinde olduğundan üyeler … ve …’ün karşı oyları ve oy çokluğu ile BOZULMASINA, B- Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz incelemesinde:
Dosyadaki belge ve bilgilerden, suça konu uyuşturucu maddeyi ticari amaçla bulundurduğu anlaşılan sanığın bu suçtan alacağı cezadan kurtulmaya yönelik olarak, söz konusu uyuşturucu maddeyi kullanmak için bulundurduğu şeklindeki soyut açıklaması dışında, hakkında kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurduğuna ilişkin mahkumiyetine yeterli kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gözetilmeden, bu suçtan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazı bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün … ve …’ün karşı oyları ve oy çokluğuyla BOZULMASINA” şeklinde karar verilmiştir.
KARŞI OY OLARAK İSE: “16.09.2009 günü saat 20.45 sıralarından kolluk görevlilerince yapılan rutin arama ve kontrol esnasında herhangi bir ihbar ve şüpheli durum bulunmayan sanığın bulunduğu ticari araç durdurulmuş, sanığın araçtan inerken oturduğu koltuk üzerine bıraktığı poşetten net 780 gr toz esrar elde edilebilecek miktarda suça konu madde ele geçirilmiştir. Sanık tüm aşamalarda kullanıcı olduğunu, kullanmanın suç olmadığını bildiği için maddeyi saklama gereği dahi duymayıp elinde taşıdığını istikrarlı şekilde aşamalarda beyan etmiştir.
Ticari araca sürücüsü ile arkadaş olduğu için tesadüfen karşılaşınca davet üzerine bindiğini beyan etmiş, taksimetrenin açık olmadığı, madde kullanmaktan sabıkalı olduğu ele geçen madde ile evine gitmekte olduğu kolluk görevlilerince tespit edilmiştir. Yani sanığın samimi oluşa uygun istikrarlı beyanları tanık beyanı ve bir kısım maddi bulgularla doğrulanmıştır. Uygulamada istikrar kazanmış içtihatlarla, ele geçen madde miktarının kişisel kullanım miktarı altında olduğu açık ve nettir. Olay anında sanığın şüpheli, tedirgin suçu gizlemeye delil karartmaya, müşteri aramaya yönelik bir hareketi kolluk görevlilerince tespit edilememiştir. Madde kullanmaktan sabıka kaydı bulunmaktadır.
Sosyal ve ekonomik durumu araştırılmamış, ancak oto elektrikçisi olduğu, geçimini sağlayacak ve 750.00 TL’lik maddeyi kişisel kullanımı için alabilecek güçte olduğu anlaşılmıştır. Kısaca sanığın kastını tespite yönelik madde miktarı, madde çeşitliliği, sanığın olay anındaki hareketleri maddenin ele geçiriliş biçimi, madde kullanmaktan sabıkalı oluşu, oto elektrikçisi olup geçimini sağlayacak mesleğinin oluşu, maddenin bulunduğu yer, olay anında evine gitmekte oluşu gibi hususlar bütün halinde değerlendirildiğinde sanığın savunmasının aksine suça konu maddeyi kullanma dışında başka amaçla bulundurduğuna dair şüpheyi yenebilecek mahkûmiyete yeterli delil elde edilememiştir.
Ceza kovuşturması şüpheyle başlar şüphenin kuvvetlenmesiyle devam eder, ancak ve ancak şüphenin yenilmesiyle mahkûmiyetle sonuçlanabilir. Sanık hakkında ilk derece kovuşturmayı yapan Ağır Ceza Mahkemesi heyetince sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan beraatine oybirliği ile karar verilmiş, temyiz incelemesi yapan Yüksek 20 ‘nci Ceza Dairesince de oy çokluğu ile ilamın bozulmasına karar verilmiştir.
Bu durumun en kısa ve net hukuki ifadesi şüphenin giderilememiş olmasıdır. İzah edilen nedenlerle sabit olmayan uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık … hakkında yerel ACM heyetince oybirliğiyle verilen beraat ve kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan kurulan mahkûmiyet kararlarının onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma yönündeki kararlarına iştirak etmiyoruz.” Denmiştir.
Kullanmak amacıyla uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma kabul etme veya bulundurma suçunun oluşabilmesi için, elde edilen ekipmanların da, imal ve ticarete el verişli alet ve ekipmanlar olması gerekir. Yargıtay 20. Ceza Dairesi 2018/1653 E. , 2018/2744 K. sayılı kararında, “Olay, yakalama ve arama tutanakları ile tüm dosya kapsamına göre; sanığın beyanıyla tespit edilen … sayılı adreste yapılan arama ile kolluk tarafından bilinen adresi ve mernis adresi olan … adresinde ele geçirilen, yeşil renkli bitkiler, toz maddeler ve diğer materyaller ile ilgili olarak ‘’XLR 11‘’ isimli sentetik kannabioidin imal etmeye elverişli olup olmadığı hususunda Adli Tıp 5. İhtisas Kurulu’nun 24/08/2015 tarihli raporunun sonuç bölümünün (2) numaralı kısmında “Çok miktarda sentetik kannabinoid emdirilmiş ve emdirilmemiş bitkisel madde, üzerlerinde bulaşıklılık saptanan leğen, gaz maskesi, huni, damacana, sulama ibriği ve terazinin birlikte bulunması hususu tüm olarak değerlendirildiğinde, sorulduğu üzere bu malzemelerin imalatta kullanılmış olduğu oybirliği ile mütalâa olunur.” şeklinde görüş bildirilmiş ise de ele geçirilen tüm madde ve materyaller ile Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin 1. maddesinin 1 (n) bendine göre “XLR-11” isimli sentetik kananabinoidin imal edilmeye elverişli olup olmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan rapor alınıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması”nı hukuka aykırı bulup bozma gerekçesi yapmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25/09/2012 tarih ve 2012/1784 Karar sayılı içtihadında da vurgulandığı üzere bu konunun tespitinde belirgin rol oynayan husus, bulundurmanın amacının ne olduğudur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun çeşitli kararlarında, uyuşturucu madde bulundurmanın, hangi amaca yönelik olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken kriterler şu şekilde sayılmıştır:
1.Failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girip girmediğinin tespiti gerekir.
2.Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde, örneğin genellikle evinde bulundurmaktadır. Uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketler halinde olması, her paketin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu maddenin konulması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğunu akla getirir.
3.Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik göstermekle birlikte, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1-1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir. Esrar kullanma alışkanlığı olanların bunları göz önüne alarak, birkaç aylık ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında veya ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri de adli dosyalara yansıyan bilinen bir husustur. Buna göre, esrar kullanan faillerin olağan sayılan bu süre içinde kişisel gereksinimlerinin üzerinde esrar maddesi bulundurmaları halinde, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir.
Etkin Pişmanlık Nedir?
Etkin pişmanlık hükümleri, Türk Ceza Kanunu md. 192/1’de “Cezasızlık nedeni olarak etkin pişmanlık” ve md. 192/3’de “Ceza indirim nedeni olarak etkin pişmanlık” şeklinde düzenlenmiştir.
İlgili Maddeler Gereğince Cezasızlık Nedeninin Gerçekleşmesi İçin
-Kişi suça iştirak etmiş olmalıdır fakat Yargıtay suçu tek başına işleyen kişinin de etkin pişmanlıktan yararlanabileceği görüşündedir.
-İhbar resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce yapılmış olmalıdır.
-Kişi, diğer suç ortaklarını ve uyuşturucu veya uyarıcı maddenin saklandığı veya imal edildiği yerleri bildirmelidir.
– Verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuşturucu maddenin ele geçirilmesini sağlaması gerekir.
Ceza İndirim Nedeni Olarak Etkin Pişmanlık
“Bu suçlar haber alındıktan sonra gönüllü olarak suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek ceza indirilir.”
Ehliyete el koyulması ve diğer sorularınız için Avukat iletişim linkini kullanabilirsiniz.
Uyuşturucu Madde Suçları Yargıtay Kararları
Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2021/7464 E. , 2021/7987 K.
“İçtihat Metni”
A-)KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİNE DAİR BAŞVURU:
Adana Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 04/02/2021 tarih ve 2021/1 temyiz numaralı yazıları ile;
“TCK 191. Madde Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçunu düzenlemektedir. TCK 191/2 bu suçtan dolayı 5 yıl süre ile kamu davasının açılmasının ertelenmesini, TCK 191/4 ise erteleme süresi içinde yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedbirin gereklerine uyulmaması, uyuşturucu kullanılması veya uyuşturucu kullanmak için yeniden satın alınması veya kabul edilmesi hallerinde kamu davasının açılacağını düzenlemiştir.
TCK 191/5 erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi, bulundurması ya da kullanmasını dördüncü fıkra uyarınca ihlal nedeni sayılacağını ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmayacağını düzenlemiştir.
TCK 191/6 fıkra ise dördüncü fıkraya göre kamu davasının açılmasından sonra birinci fıkrada tanımlanan suçun tekrar işlendiği iddiasıyla açılan soruşturmalarda ikinci fıkra uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemeyeceğini düzenlemiştir.
Yani bir şahıs hakkında TCK 191/4 maddeye göre bu suçtan kamu davası açıldıktan sonra şahsın aynı suçu yeniden işlemesi durumunda artık doğrudan kamu davasının açılması gerektiği konusunda kuşku yoktur. Sorun bu aşamadan sonra yargılama esnasında ikinci açılan davanın mahkümiyet kararı verilebilmesi için ilk açılan davanın mahkümiyet kararı ile sonuçlanıp bu kararın da kesinleşmesinin aranıp, aranmayacağı konusundadır. Çünkü ilk dava beraat ile sonuçlanacak olursa ikinci açılan davadaki eylem ilk KADEK kararı verilen eylemin ihlali niteliğinde olacak ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu TCK 191/5’e göre yapılamayacaktır.
İşte bu noktada Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. ve 16. Ceza Daireleri arasında uyuşmazlık oluşmuştur. 5. Ceza Dairesi şahıs hakkında kamu davasının açılmış olmasını ikinci dava için yeterli görmekte, 16. Ceza Dairesi ise kovuşturma şartı olarak kabul edip, ilk açılan davanın mahkumiyetle sonuçlanmasını ve bu kararın kesinleşmesi gerektiğini kararlarında belirtmiş bu durum ise aynı durumda olan sanıklar hakkında farklı uygulamalara yol açmıştır.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi nezdinde kararların düzeltilmesi için itiraz edilmiş ancak daire tarafından itirazlarımız reddolunmuş, en son yapılan itiraz da Adana Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu tarafından 22/01/2021 tarih ve 2021/3 karar sayılı kararı ile reddolunmuştur.
Yukarıda sayılan daire kararlarından da anlaşılacağı üzere iki dairenin kesin nitelikteki kararları arasında uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmakla, ceza daireleri arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi yönünde 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 35/3 maddesinde belirtildiği üzere ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunması nedeniyle bu yönde karar alınarak uyuşmazlığın giderilmesi yönünde Yargıtay Birinci Başkanlığından istenilmesi talep olunur.” denilerek uyuşmazlığın giderilmesi hususunda Adana Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’na talepte bulunulmuştur.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’nun 23/02/2021 tarihli ve 2021/1 sayılı kararı ile, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi’nin 18/04/2019 tarihli, 2019/906 esas, 2019/438 karar sayılı ek (01/10/2018 tarihli ve 2018/1719 esas, 2018/1923 sayılı asıl karar) ve 02/06/2020 tarihli, 2019/173 esas, 2020/660 sayılı kararları ile Adana Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi’nin 14/01/2021 tarihli, 2020/232 esas, 2021/52 sayılı ve 10/11/2020 tarihli, 2020/139 esas, 2020/272 sayılı kesin nitelikteki kararları arasında uyuşmazlık bulunduğuna, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkilerini düzenleyen Kanunun 35/3. maddesi uyarınca ilgili bilgi ve belgelerin eklenerek kararın bir suretinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, karar verilmiştir.
B-) KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİNE KONU BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ CEZA DAİRESİ KARARLARI:
1-Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin 18/04/2019 tarihli, 2019/906 esas ve 2019/438 sayılı ek kararı (01/10/2018 tarihli ve 2018/1719 esas,2018/1923 karar sayılı asıl karar)
İskenderun 3.Asliye Ceza Mahkemesince verilen mahkumiyet kararının sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin 01/10/2018 tarihli kararı ile;
“Sanık Mithat Uzun hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan 15/01/2015 tarihli, 2015/638 soruşturma sayı ile kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verildiği,kararın usulsüz kesinleştirildiği,bu haliyle kovuşturma şartının gerçekleşmesinin beklenmesi amacıyla durma kararı verilmesi gerektiği düşünülebilir ise de, UYAP kayıtlarının incelenmesinde sanığın daha önce 22/04/2014 tarihli eylemi ile ilgili İskenderun 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/265 esas, 2015/969 karar sayılı dosyasında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kararın temyizi üzerine dosyanın Yargıtay’a gönderildiği anlaşıldığından, TCK’nın 191/6. maddesi kapsamında değerlendirme yapılmak suretiyle yapılan incelemede;
Mahkemenin kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı,delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı,mahkemece yapılan değerlendirmenin ve varılan sonucun yerinde olduğu” gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği,
Adana Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının karara itiraz etmesi üzerine 18/04/2019 tarihli ek karar ile, “sanık hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması kararı verilip de sanığın tedbire uymaması sonucu hakkında kamu davası açıldıktan sonra ya da daha önce aynı suçtan dava açılıp mahkumiyet verilmesi halinde, işlediği yeni eylemi sebebiyle hakkında tekrar kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemeyeceği şeklindeki TCK’nun 191/6 maddesinin amacına uygun olarak ilk açılan kamu davasına ilişkin yargılama devam ederken sonradan açılan kamu davasında dosyada mevcut delil durumuna göre sanık hakkında hüküm kurulması gerektiği, ilk açılan kamu davasının soncunun beklenmesine gerek olmadığı gibi bu davada sanığın beraatine ./..
karar verilmesinin bu sonucu değiştirmeyeceğini kabul etmek gerekir. Bu tespit ve değerlendirmeye göre Adana Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’nın önceden açılan kamu davasının sonucunun beklenerek sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği yönündeki itirazının yerinde olmadığı” gerekçesiyle “itirazın reddine” karar verildiği, anlaşılmıştır.
2-Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi’nin 02/06/2020 tarihli, 2019/173 esas ve 2020/660 sayılı kararı;
Dörtyol 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin mahkûmiyet kararının sanık İrfan Korkmaz tarafından istinaf edilmesi üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi’nin 02/06/2020 tarihli kararı ile;
“Mahkemenin kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, mahkemece yapılan değerlendirmenin ve varılan sonucun yerinde olduğu” gerekçesiyle “istinaf başvurusunun esastan reddine” karar verildiği,
Adana Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının karara itiraz etmesi üzerine 04/01/2012 tarihli ek karar ile, TCK’nın 191/6. maddesine dayanak olan kararın kesinleşmesini beklemeye gerek olmadığı gerekçesiyle, itirazın reddine karar verildiği, Adana Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 22/01/2021 tarihli ve 2021/3 sayılı kararı ile; “Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi’nin 2019/173 esas, 2020/660 sayılı itirazın reddine ilişkin karar gerekçeleri yerinde görüldüğünden, Adana Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının önceden açılan kamu davasının sonucunun beklenerek sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği yönündeki itirazının yerinde olmadığı” gerekçesiyle 5271 sayılı CMK’nın 308/A maddesi gereğince “itirazın reddine” karar verildiği, anlaşılmıştır.
3-Adana Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin 14/01/2021 tarihli, 2020/232 esas ve 2021/52 sayılı kararı;
Ceyhan 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 31/01/2019 tarihli mahkumiyet kararının sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi’nin 14/01/2021 tarihli kararı ile; “Sanık hakkında düzenlenen iddianamede, TCK’nın 191/6. maddesine dayanak yapıldığı belirtilen Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/6303 soruşturma sayılı dosya kapsamında yapılan soruşturmasının, Ceyhan 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/784 esas sayılı dosya üzerinden yürütüldüğü ve verilen mahkumiyet kararının Yargıtay aşamasında olması nedeniyle henüz kesinleşmediği, sanık hakkında “Kullanmak İçin Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Satın Almak, Kabul Etmek, Bulundurmak ve Kullanmak” suçundan kesinleşmiş başka bir mahkumiyet kararı da bulunmadığı, istinaf incelemesine konu davada sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi için, bahsi geçen Ceyhan 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/784 esas sayılı dosyasında sanığın mahkumiyetine dair verilen kararın kesinleşmesinin gerektiği, bu hususun istinaf incelemesine konu yargılama için kovuşturma şartı olduğu, iddianamede TCK’nın 191/6. maddesine dayanak yapıldığı belirtilen ve yukarıda bahsi geçen dosyanın kesinleşmesinin bekletici mesele yapılarak, sanığın bu dosyada mahkum olması halinde, istinafa konu suçtan dolayı da mahkumiyet kararı verilmesi, aksi halde düşme kararı verilmesi gerektiği” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verildiği, anlaşılmıştır.
4-Adana Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin 10/11/2020 tarihli, 2020/139 esas ve 2020/272 sayılı kararı ;
Ceyhan 5.Asliye Ceza Mahkemesinin 29/11/2018 tarihli mahkumiyet kararının sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi’nin 10/11/2020 tarihli kararı ile; “Sanık hakkında düzenlenen iddianamede, TCK’nın 191/6. maddesine dayanak yapıldığı belirtilen “Dava Açılmasının Ertelenmesi Kararı”nın ihlal nedeniyle kaldırıldığı ve sanık hakkında Adana 27. Asliye Ceza Mahkemesi’ne dava açıldığı, 2016/14 esas, 2016/265 karar sayılı dosya üzerinden verilen mahkumiyet kararının Yargıtay temyiz aşamasında olması nedeniyle henüz kesinleşmediği, aynı şekilde; sanığın 17/10/2015 tarihinde işlediği iddia olunan aynı nevi suç nedeniyle Ceyhan 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ne açılan davanın 2016/370 esas, 2017/8 karar sayılı dosya üzerinden verilen mahkumiyet kararının ise istinaf edilmesi üzerine ./..
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesi tarafından bozulduğu, davanın halen derdest olduğu, sanık hakkında “kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmak” suçundan kesinleşmiş başka bir mahkumiyet kararı da bulunmadığı, istinaf incelemesine konu davada sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi için, bahsi geçen Adana 27. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/14 esas, 2016/265 karar sayılı dosyası ile Ceyhan 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/370 esas, 2017/8 karar sayılı dosyalarında sanığın sanığın mahkumiyetine dair verilen kararlardan herhangi birisinin kesinleşmesinin gerektiği, bu hususun istinaf incelemesine konu yargılama için kovuşturma şartı olduğu, iddianamede TCK’nın 191/6. maddesine dayanak yapıldığı belirtilen ve yukarıda bahsi geçen dosyaların kesinleşmesinin bekletici mesele yapılarak, sanığın bu dosyalardan en az birinden mahkum olması halinde, istinafa konu suçtan dolayı da mahkumiyet kararı verilmesi, aksi halde düşme kararı verilmesi gerektiği” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verildiği, anlaşılmıştır.
C-) KARAR UYUŞMAZLIĞI HAKKINDA YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ GÖRÜŞÜ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16/04/2021 tarihli ve UG-2021/31023 sayılı tebliğnamesinde;
“Adana Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi’nin 2020/272 ve 2021/52 sayılı kararları ile özetle TCK’nın 191/6. fıkrasına dayanak yapılan kararların henüz kesinleşmemesi nedeniyle TCK’nın 191/6 madde ve fıkrası uyarınca açılan davada TCK’nın 191/1 maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü verilemeyeceğini; Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi ise 2019/438 ve 2020/660 sayılı kararları ile bekletici sorun yapılmaksızın verilen mahkumiyet hükümlerinin usul ve yasalara uygun olduğuna karar vermektedir.
Yargıtay 10 Ceza Dairesi kanun yararına bozma talebi üzerine 2020/7063 K, 2020/999 K, ve 2019/8196 K sayılı kararlarıyla “…sanık hakkında 21/07/2014 tarihli ilk suçu nedeniyle verilen kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlal edilip 04/02/2016 tarihinde dava açılmış olması nedeniyle, kanun yararına bozma talebine konu olan 08/01/2018 tarihli suç, TCK’nın 191/6. maddesi gereğince müstakil bir suç olup doğrudan kovuşturulması yasaya uygun olduğundan kanun yararına bozma talebi yerinde görülmemiştir…” şeklindeki özetlenen değerlendirmesi ile TCK’nın 191/6 madde ve fıkrası uyarınca bekletici sorun yapılmasına gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.” denilerek 696 sayılı KHK m.92/2 maddesi ile değişik 5235 sayılı Kanunun 35/1 madde ve fıkrası uyarınca Adana Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun 23/02/2021 tarih ve 2021/1 Uyuşmazlık esas numaralı kararına istinaden değinilen kararlar arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi talep edilmiştir.
D-)KARAR UYUŞMAZLIĞI İLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER:
1-5235 Sayılı “Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanun”un, 20/11/2017 tarihli ve 696 Sayılı KHK’nin 92. maddesi ile değişik, “Başkanlar Kurulunun Yetkileri” başlıklı 35/3. maddesi;
“…(3)Re’sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini istemek,
(Değişik fıkra: 20/11/2017 – KHK-696/92 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7079/87 md.) (3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir…” hükümlerini içermektedir.
2- 28/06/2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değişik 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191. maddesi hükmü;
“Madde 191- (Değişik: 18/06/2014 – 6545/68 md.)
(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı başlatılan soruşturmada şüpheli hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171. maddesindeki şartlar aranmaksızın, beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilir. Cumhuriyet savcısı, bu durumda şüpheliyi, erteleme süresi zarfında kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmadığı veya yasakları ihlal ettiği takdirde kendisi bakımından ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda uyarır.
(3) Erteleme süresi zarfında şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. Bu süre Cumhuriyet savcısının kararı ile üçer aylık sürelerle en fazla bir yıl daha uzatılabilir. Hakkında denetimli serbestlik tedbiri verilen kişi, gerek görülmesi hâlinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulabilir.
(4) Kişinin, erteleme süresi zarfında;
a) Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi,
b) Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması,
c) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, hâlinde, hakkında kamu davası açılır.
(5) Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlal nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz.
(6) Dördüncü fıkraya göre kamu davasının açılmasından sonra, birinci fıkrada tanımlanan suçun tekrar işlendiği iddiasıyla açılan soruşturmalarda ikinci fıkra uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemez.
(7) Şüpheli erteleme süresi zarfında dördüncü fıkrada belirtilen yükümlülüklere aykırı davranmadığı ve yasakları ihlal etmediği takdirde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.
(8) Bu Kanunun;
a) 188. maddesinde tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti,
b) 190. maddesinde tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, suçundan dolayı yapılan kovuşturma evresinde, suçun münhasıran bu madde kapsamına girdiğinin anlaşılması hâlinde, sanık hakkında bu madde hükümleri çerçevesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilir.
(9) Bu maddede aksine düzenleme bulunmayan hâllerde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin 171. maddesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 231. maddesi hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
E-) DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda, şüpheli hakkında 5237 sayılı TCK’nın 191/2.maddesi uyarınca verilen “kamu davasının açılmasının ertelenmesi , TCK’nın 191/3.fıkrası uyarınca erteleme süresi içerisinde asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanması, gerek görülmesi hâlinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulması” kararı verilmesini takiben, TCK’nın 191/4.maddesinde yazılan durumlardan birinin gerçekleşmesi nedeniyle, erteleme kararının kaldırılarak kamu davası açılmasından sonra, şüphelinin yeniden kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu işlemesi halinde TCK’nın 191/6.maddesi uyarınca yeniden kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemeyeceğinden ikinci suç nedeniyle doğrudan kamu davası açılacağı tartışmasızdır.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi ve 16. Ceza Dairesi arasındaki uyuşmazlık, erteleme kararının ihlali nedeniyle TCK’nın 191/4.maddesi uyarınca kamu davası açıldıktan sonra, aynı suçun yeniden işlenmesi nedeniyle doğrudan açılan ikinci davada, ilk davanın mahkumiyet kararı ile sonuçlanıp bu kararın kesinleşmesinin aranıp aranmayacağı konusundadır.
TCK’nın 191/6. maddesinde; dördüncü fıkraya göre kamu davasının açılmasından sonra, birinci fıkrada tanımlanan suçun tekrar işlendiği iddiasıyla açılan soruşturmalarda ikinci fıkra uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemeyeceği şeklindeki düzenleme dikkate alındığında, sanık hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi ile erteleme süresi zarfında şüphelinin TCK’nın 191/4 maddesinde belirtilen durumlardan birinin gerçekleşmesi nedeniyle hakkında kamu davasının açılmasından sonra, TCK’nın 191/1 maddesinde yazılı suçu tekrar işlemesi halinde doğrudan kamu davasının açılacağı düzenlenmiş olup, doğrudan açılan bu kamu davasında sanık hakkında karar verilebilmesi için önceki kamu davasının karara bağlanması gerektiği veya önceki kamu davasının bekletici sorun yapılarak bu davada verilecek karara göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği hususunda bir düzenleme öngörülmüş değildir. Sanık hakkında TCK’nın 191/6. maddesi uyarınca açılan kamu davasında, önceki davanın sonucunun beklenmesi gerektiğinin kabul edilmesi halinde yargılama sürüncemede kalacak, önceki kamu davasında sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde ise, ilk suç nedeniyle verilen ve açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasını ve sonuçlanıp kesinleşmesini beklemek veya 5 yıllık denetim süresinin sonucunu beklemek gerekebilecek, sanığın sonraki benzer eylemlerinin uzun süre yaptırımsız kalması sonucu doğabilecektir. Bu yaklaşım, Türk Ceza Kanunu’nun “kamunun sağlığına karşı suçlar” başlığı altında düzenlenen TCK’nın 191. maddesinin 6. fıkrasının amacına uygun düşmeyecektir.
Ceza mahkemesi, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde etkili bulunan ve ceza hukuku dışında kalan bir sorun hakkında gerekli hallerde kendisi karar verecek, sorunun nitelik ve kapsamına göre bu sorunun çözümünü bekletici sorun kabul ederek ilgililere süre de verecektir. Ancak, mahkemenin ceza davasını beklemeye alması, çok zorunlu ve uzmanlığa ilişkin bir husus sözkonusu olduğunda karar verilebilecek bir hal sayılmalıdır.Aksi takdirde davanın makul sürede bitirilmesi ilkesi ihlal edilmiş olur. (CMK 218-Hükümet Tasarısı Gerekçesi)
Açıklanan nedenlerle, hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve tedavi/denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilip, şüphelinin “kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi veya tekrar kullanmak için uyuşturucu madde satın alması,kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu madde kullanması” durumlarından biri nedeniyle hakkında kamu davası açıldıktan sonra, aynı suçu tekrar işlemesi nedeniyle hakkında ikinci kez kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemeyeceğine dair TCK’nın 191/6 maddesinin amacına uygun olarak ilk açılan kamu davasına ilişkin yargılama devam ederken sonradan açılan kamu davasında dosyada mevcut delil durumuna göre sanık hakkında hüküm kurulması gerektiği, ilk açılan kamu davasının soncunun beklenmesine gerek olmadığını kabul etmek gerekir.
Ancak; erteleme kararının kaldırılarak açılan kamu davasında yargılama sonuçlanmış ise, verilen kararın ikinci suç nedeniyle açılan kamu davasını etkileyeceği durumlar sözkonusu olabilecektir. Örneğin; ilk açılan kamu davasında sanığın beraatine karar verilmesi ve beraat kararının kesinleşmesi halinde, beraate konu suç nedeniyle verilen kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı hukuki geçerliliğini yitirecek ve sonraki suça ilişkin olarak TCK’nın 191/6.maddesi uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesine engel olmayacak,bu nedenle “kamu davasının açılmasının ertelenmesi” kararı verilmeden açılmış olan kamu davasında kovuşturma şartı bulunmadığından kovuşturma şartının gerçekleşmesini beklemek üzere “durma kararı” verilmesi gerekecektir.
Yine, ilk suç nedeniyle verilmiş olan kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlal edilmesi üzerine iddianameyle kamu davası açılması nedeniyle ikinci suç bakımından TCK’nın 191/6.maddesindeki erteleme kararı verilmeden dava açma koşulunun oluşması halinde dahi, mahkemece ikinci suça ilişkin yapılan yargılama esnasında , “ilk suçtan ./..
verilmiş olan mahkumiyet kararının,yargılama şartı yokluğu nedeniyle kanuna aykırı olduğu ve bu nedenle ikinci suç bakımından da yargılama şartı bulunmadığı kanaatine varılmışsa, ilk suçtan verilen karar olağan kanun yolu incelemesinden geçmeden kesinleşmiş ise bu karara yönelik olarak kanun yararına bozma yoluna başvurulması için ihbarda bulunularak, kanun yolu incelemesinin sonucu beklenebilecektir.
İstinaf incelemesi sırasında, Bölge Adliye Mahkemesince sanığa ait UYAP kayıtları incelenmek suretiyle, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali nedeniyle açılan önceki davanın durma,düşme ya da beraat kararı ile sonuçlandığının tespiti halinde bu hususun değerlendirilmesi ve durma kararı verilmek üzere kararın bozularak ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek mahkumiyet kararının kesinleşmesinden sonra, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali nedeniyle açılan önceki davanın durma,düşme ya da beraat kararı ile sonuçlandığının tespit edilmesi halinde ise bu hususun, koşullarının varlığı halinde CMK’nın 309. maddesi gereğince kanun yararına bozma veya CMK’nın 311/1-e maddesi gereğince yargılamanın yenilenmesi konusu yapılabileceği ve bu şekilde hak kaybı ve mağduriyetlerin önüne geçilebileceği, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5.Ceza Dairesi kararlarının bu değişik gerekçe ile usul ve yasaya uygun olduğu değerlendirilmiştir.
F-) SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinde düzenlenen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçlarında, TCK’nın 191. maddesinin 6. fıkrasında yer alan “Dördüncü fıkraya göre kamu davasının açılmasından sonra, birinci fıkrada tanımlanan suçun tekrar işlendiği iddiasıyla açılan soruşturmalarda ikinci fıkra uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilemez” düzenlemesi gereğince açılan kamu davasında, sanığın TCK’nın 191/1 maddesi uyarınca cezalandırılmasına hükmedebilmek için erteleme kararının ihlali nedeniyle açılan ilk davada verilen kararın kesinleşmesinin “bekletici sorun” yapılmasına gerek bulunmadığı ,
Ancak istinaf incelemesi sırasında, Bölge Adliye Mahkemesince sanığa ait UYAP kayıtları incelenmek suretiyle, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali nedeniyle açılan önceki davanın durma, düşme ya da beraat kararı ile sonuçlandığının tespiti halinde bu hususun değerlendirilmesi ve durma kararı verilmek üzere kararın bozularak ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek mahkumiyet kararının kesinleşmesinden sonra, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali nedeniyle açılan önceki davanın durma,düşme ya da beraat kararı ile sonuçlandığının tespit edilmesi halinde ise, bu hususun, koşulların varlığı halinde CMK’nın 309.maddesi gereğince kanun yararına bozma veya CMK’nın 311/1-e maddesi gereğince yargılamanın yenilenmesi konusu yapılabileceği ve bu şekilde hak kaybı ve mağduriyetlerin önüne geçilebileceği değerlendirilmekle,
Açılan ceza yargılamasına devamla şartları bulunması halinde mahkumiyet hükmü verilmesinin mümkün olduğuna, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi ile 16. Ceza Dairesi arasındaki uyuşmazlığın, 696 sayılı KHK’nın 92/2. maddesi ile değişik 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca değişik gerekçe ile Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5.Ceza Dairesinin görüşü doğrultusunda uyuşmazlığın giderilmesine, 23/06/2021 tarihinde Üyeler … ve …’in karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
5237 Sayılı TCK’nın 191. maddesinin (6.) fıkrasında ; ‘‘Dördüncü fıkraya göre kamu davasının açılmasından sonra, birinci fıkrada tanımlanan suçun tekrar işlendiği iddiasıyla açılan soruşturmalarda ikinci fıkra uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemez.’’ Hükmü ile,
./..
TCK’nın 191. maddesinin (4.) fıkrasına göre
kamu davası açılmasından sonra
(4) Kişinin, erteleme süresi zarfında;
a) Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi,
b) Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması,
c) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, hâlinde, hakkında kamu davası açılır.
Düzenlemesine göre ; kişinin işlediği birinci eylemi nedeniyle hakkında ‘‘Kamu Davasının Ertelenmesi Kararı’’ verildiği ancak kişinin TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının ;
(a) bendi uyarınca ‘Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi,’’
veya
(b) bendi uyarınca ‘‘Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması,
ya da
(c) bendi uyarınca ‘‘Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması’’, nedeniyle hakkında kamu davası açılmasından sonra, işlediği kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaya ilişkin sonraki eylemi nedeniyle artık kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı (KDAEK) verilmeden doğrudan dava açılması kanun hükmüdür. *
‘‘Kamu Davası Açılmasının Ertelenmesi’’ kararının ihlali nedeniyle açılan önceki dava da durma,düşme ya da beraat kararı ile sonuçlandırılacaktır,
Ancak, Dairemizce bu güne kadar incelenen dava dosyalarında suçlanan kişi ya da kişilerin işlediği uyuşturucu / uyarıcı madde kullanma ya da bulundurma suçu nedeniyle yapılan soruşturma ve/veya kovuşturmalarda suçlanan bir veya birden fazla kişinin ;
1-Ele geçen uyuşturucu / uyarıcı madde ile ilgileri saptanmadan,
2-Uyuşturucu/uyarıcı madde kullanıp kullanmadıklarına ilişkin tespitler yapılmadan , (idrar, kan, vb. , analizler) ,
3-Uyuşturucu/uyarıcı madde sanılan maddenin aslında TCK’nın 188. maddesinde tanımlanan maddelerden veya 2313 Sayılı Kanun da tanımlanan maddeler ile aynı kanunun 19. maddesi uyarınca kapsam altına alınan uyuşturucu/uyarıcı madde olup olmadıklarına ilişkin araştırma yapılmadan,
4-Ortada ele geçen bir uyuşturucu madde bulunmadığı halde, kişilerin uyuşturucu madde içtik şeklindeki beyanlarına itibar edilerek soruşturma yapılmak suretiyle,
Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kararları (KDAEK) verildiğinin,
Yargıtay incelemesi sırasında ortaya çıktığı ve bu nedenlerle Dairemizce Beraat, ya da eksik araştırma nedeniyle kararların bozulduğu,
Yine,
5-Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kararlarında, İtiraz yasa yolu ve süresinin bildirilmediği,
6- Kamu Davası Açılmasının Ertelenmesi Kararlarının usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediği,
7- Kamu Davası Açılmasının Ertelenmesi Kararlarının usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesine rağmen, itiraz süresi beklenilmeden, Kamu Davası Açılmasının Ertelenmesi Kararı kesinleşmiş gibi Denetimli Serbestlik Müdürlüklerine bildirimde bulunulup usulsüz olarak Denetimli Serbestlik ve Tedavi Tedbiri uygulanmasına başlanıldığı,
8- Denetimli Serbestlik Müdürlüklerince yükümlüye bildirimlere ilişkin tebligatların
Tebligat Kanunu hükümlere uygun yapılmamasına rağmen, yükümlülük ihlali oluştuğu gerekçesiyle, Denetimli Serbestlik Müdürlüklerince denetim dosyalarının kapatılarak Cumhuriyet savcılıklarına gönderildiği,
9- Denetim süresi içinde kişinin uyuşturucu madde kullandığına dair kan ya da idrar analizlerine ilişkin tespit evrakının genellikle dosyalarda bulunmadığı, sadece ‘‘tedaviye uyumsuz’’ olduğu yazılı evrak bulunduğu, ancak tedaviye uyumsuzluğun ne olduğu ve ne anlam ifade ettiğinin açıklanmadığı, bu ifadenin denetlenebilir olmadığı,
10- Kişinin, erteleme süresi zarfında, kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi olgusunun farklı, değerlendirilmesi nedeniyle ısrar şartı gerçekleştiği kabul edilerek Kamu Davasının açıldığı ya da ısrar şartı gerçekleşmediği gerekçeleriyle değerlendirme ve takdirde yanılgılar nedeniyle çokça hatalı kararların verildiğinin,
Yargıtay incelemesi sırasında ortaya çıktığı, bu ve benzeri nedenlerle çokca bozma kararları verildiği (UYAP kayıtları incelendiğinde TCK’nın 191. maddesindeki suç nedeniyle verilen yerel mahkeme kararlarının yukarıda belirtiğim sebeplerle yüzde seksenin üzerinde bir oranda bozulduğu) bir gerçektir.
Dolayısıyla kişinin işlediği önceki eylemi nedeniyle verilen davaya ilişkin olarak (kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali nedeniyle açılan önceki davanın) Yargıtay ya da İstinaf Mahkemesi’nce beraat kararı veya durma kararı verilmesi ihtimali çok yüksektir.
Durum bu haldeyken, Bu suça ilişkin davaların sayısının çokluğu, yine bu suça özgü madde düzenlemesinden kaynaklanan soruşturma ve yargılamaya ilişkin kanuni süreçlerin yerine getirilmesinin zaman alması, mahkemelerde davaların birikmesi gibi mülahazalar gerekçe gösterilerek, yerel mahkemelerde çeşitli nedenlerle henüz kesinleştirilememiş veya İstinaf Mahkemelerinde ya da Yargıtay da incelenmek için bekleyen davaların kesinleşmesinin beklenmemesi bu davaların hepsinde doğru hüküm verildiğini peşinen kabul etme anlamına gelir.
Yerel mahkemelerde henüz kesinleştirilmemiş, İstinaf Mahkemeleri veya Yargıtay da inceleme için bekleyen davaların kesinleşmesi beklenmeden, TCK’nın 191.maddesinin 6. fıkrası uyarınca suçun tekrar işlendiği iddiası ile açılan soruşturmalarda Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kararı (KDAEK) verilemeyeceği ve açılan dava nedeniyle mahkûmiyet kararı verildikten sonra İstinaf Mahkemelerince ya da Yargıtay da incelenmek için bekleyen önceki davalarda sanık hakkında Beraat kararı verildiğinde, sonraki suça ilişkin sanığın KDAEK ile doğan, tedavi ve tedbir haklarını kullanması ortadan kaldırılmış olacaktır. Bu hukuka ve Kanuni düzenlemeye aykırıdır.
TCK’nın, 191. maddesinin gerekçesinde ‘‘uyuşturucu uyarıcı madde kullanan kişi aslında tedavi ve terapiye ihtiyaç duyan kişidir… Bu nedenle uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişinin tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulması gerektiği kabul edilmiştir.’’
Öğretide de kişinin hasta kabul edilip tedavi edilmesi, tedbir uygulanarak topluma kazandırılması, yeniden suçun işlenmesinin engellenmesi gerektiğinin amaçlandığı kabul edilmiştir.
Önceki davanın bekletici sorun yapılmaması nedeniyle, sonraki eylemden doğrudan mahkûmiyet kararı verilmesi, hukuka aykırılık nedeniyle hak ihlali sorunlarına yol açacaktır.
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza yargılamasının en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” dir
Anayasa’mızın 38/4. maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. maddesinde ve Mecelle’nin 10. maddesinde düzenlenmiş olan “suçsuzluk karinesi”; suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar suç ile itham edilen herkesin suçsuz sayılmasını ve bu ilkeye göre kişiye davranılmasını ifade eder .
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 12.4.2011 Tarih, 2011/1-51 E, 2011/42 Sayılı kararında;
“Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir.
O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir keskinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu budur.” İfadesiyle ceza yargılamasının amacını özetlemiştir.
Dairemizin uyuşmazlığın giderilmesi için çoğunluk ile verdiği kararın sonuç kısmında;
Dairemiz çoğunluğunca, ‘‘istinaf incelemesi sırasında, Bölge Adliye Mahkemesince sanığa ait UYAP kayıtları incelenmek suretiyle , kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali nedeniyle açılan önceki davanın durma, düşme ya da beraat kararı ile sonuçlandığının tespiti halinde bu hususun değerlendirilmesi ve durma kararı verilmek üzere kararın bozularak ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiğine,’’ ilişkin bölüm zaten yapılması gerekendir. UYAP sisteminde sanığın kimlik numarası, adı yazıldığında bu suça ilişkin eylemleri görülmektedir, hakim bunu denetlemekle sorumlu ve görevli’dir.
Devamındaki bölümünde ise, ‘’istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek mahkumiyet kararının kesinleşmesinden sonra, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali nedeniyle açılan önceki davanın durma, düşme ya da beraat kararı ile sonuçlandığının tespit edilmesi halinde ise, bu hususun, koşulların varlığı halinde CMK’nın 309.maddesi gereğince kanun yararına bozma veya CMK’nın 311/1-e maddesi gereğince yargılamanın yenilenmesi konusu yapılabileceği ve bu şekilde hak kaybı ve mağduriyetlerin önüne geçilebileceği değerlendirilmekle,’’ … İFADESİ HUKUKİ OLARAK SORUNLUDUR.
Çünkü yukarıda 10 madde halinde belirttiğim nedenler ile önceki kararların bozulduğu gözetildiğinde, çok büyük oranda önceki davaların beraat ya da durma kararı ile sonuçlandığı açıkça bellidir. ‘‘önceki davanın durma, düşme ya da beraat kararı ile sonuçlandığının tespit edilmesi halinde, kısaca uyuşmazlığa konu önceki davanın bekletici mesele yapılmaması nedeniyle, sonraki davaya ilişkin verilen mahkumiyet kararı yanlış ve haksız mahkûmiyet kararı olacaktır..
Önceden böyle bir ihtimalin varlığı kuvvetle muhtemel olduğu görülmesine rağmen, önceki davayı bekletici mesele yapmayalım, sanığa peşinen CEZA verelim, sonra bu haksız durum nedeniyle, kararda belirtildiği üzere, ‘‘koşulların varlığı halinde CMK’nın 309.maddesi gereğince kanun yararına bozma veya CMK’nın 311/1-e maddesi gereğince yargılamanın yenilenmesi konusu yapılabileceği ve bu şekilde hak kaybı ve mağduriyetlerin önüne geçilebileceği’’ ni söylemek önce mağduriyeti yaratmak sonrada bu mağduriyeti sanığın gidermesi için CMK’nın 309.maddesi gereğince Kanun Yararına Bozma yoluna başvur veya CMK’nın 311/1-e maddesi gereğince Yargılamanın Yenilenmesi isteminde bulun diye yol göstermektir. Bu külfet sanığın sırtına yüklenemez.
Bu kabul edilebilir bir durum olamaz, kişinin suçu ispat edilmeden cezalandırılmasıdır. Sanığa suçsuz olduğunu ispatla demektir.
Bu hâl uyuşmazlığı çözmek değil, daha çok hukuki ihtilafa davetiye çıkarmaktır.
Anayasa’nın 38/4. maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. maddesine ve “suçsuzluk karinesi’’ ne aykırıdır.
Kısaca hukuka aykırıdır. Bekletici mesele CMK’nın 218. maddesinin birinci fıkrasında “Yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu kanun hükümlerine göre karar verebilir. Ancak bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı verebilir” demektedir.
Önceki davanın sonucunun beklenmesi tam olarak bu ve bunun gibi durumlar içindir.
Bekletici mesele, hatalı karar vermemek, adli hataların ve hatalar nedeniyle hak ihlallerinin önüne geçilmesi için yapılmış düzenlemedir.
Açıkladığım tüm bu nedenlerle;
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi ile 16. Ceza Dairesi arasındaki uyuşmazlığın, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin görüşü doğrultusunda, Ceyhan 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/784 esas sayılı dosyasında sanığın mahkûmiyetine dair verilen kararın kesinleşmesinin bekletici mesele yapılarak, sonucuna göre uyuşmazlığın giderilmesi görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ve ceza hükmü içeren özel kanunlarda bir fiil yaptırım altına alınırken yasa koyucunun bu fiilin sabit olması hali için söz konusu düzenlemeyi yaptığı bu anlamda 5337 sayılı Türk Ceza Kanunu 191. maddesinin 6. fıkrasında “bu maddedeki suç nedeniyle hakkında tedavi ve denetim tedbirine başvurulan ancak 4. fıkradaki koşulları yerine getirmemesi nedeniyle kamu davası açılan kişilerden söz ederken de bu kişilerin maddedeki suçları işleyen kişiler olduğu ön kabul ve ihtimali ile bu düzenleme yapılmış, aynı suçun tekrar işlenmesi nedeniyle açılan soruşturmalarda da bu kişiler hakkında yeniden kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemez” hükmüne yer verilmiştir.
Yasal düzenleme böyle olmasına rağmen Dairemizin önüne gelen bu suç tipine ait dosyaların neredeyse büyük çoğunluğunda suçun sabit olmaması ya da tedavi ve denetim şartlarının ihlali gerçekleşmemesine rağmen mahkemelerce verilen mahkûmiyet kararlarının bozulması şeklindeki uygulama örneklerinin fazlalığı nazara alındığında bu suç nedeniyle dava açılmış olmasının her zaman suçun sabit olduğu anlamına gelmeyeceğinin açık bir göstergesi olduğu görülmektedir. Sanırız yasa koyucu da bu ihtimali göz önünde bulundurmuş olsa gerek ki; “kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemez” şeklindeki düzenlemeyi yaparken açılan bu davalarda diğer davanın sonucunun beklenmeyeceği yönünde açık bir hükme yer de vermemiştir.
Aksine genel bir düzenleme olarak 5271 sayılı CMK’nın 218/1. fıkra 2. cümlesinde yer alan bekletici mesele yapma şeklinde ifade edilen yargılama işlemine yer verilmiş, söz konusu madde tam da bu gibi haller için düzenlenmiş yargılaması yapılan eylemin subutu başka bir mahkemede açılmış sorunun çözümüne bağlı ise yargılamayı yapan mahkemece bu durumun bekletici mesele yapılması hüküm altına almış esasen bu düzenlemenin; amacının, maddi gerçeğin şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması olan ceza yargılamasının bu temel gayesinin gerçekleşmesine yönelik olduğu da izahtan varestedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 191. maddesinin sistematiği ve söz konusu maddenin gerekçesi nazara alındığında yasa koyucununu bu suçlara suç olmaktan daha çok hastalık gözüyle baktığı bu nedenle de öncelikle tedavi ve denetim gibi tedbirlerle kullanıcıyı tedavi etmeye çalıştığı, bu tedbirlerin kullanıcı için hem yükümlülük hem de hak olduğu tartışmasızdır. Hal böyle olunca hakkında daha önce KADEK kararı verildiği için aynı suç nedeniyle doğrudan dava açılan kişi yönünden ilk davanın beraatle sonuçlanması halinde, bekletici mesele yapılmamış ikinci davada mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle sanığın yasa koyucu tarafından sağlanan hakkının kullanılması engellenmiş olacaktır ki bunun ne sayın çoğunluğun gerekçesinde açıkladığı gibi; yargılamanın makul sürede bitirilmesi ilkesi ile izah edilmesi mümkündür, ne de; bu durumda sanığın durumunun düzeltilmesi için yeniden yargılama talep edebileceği gibi kanun yararına bozma yoluna da gidilebileceği şeklindeki önerilerine; hem yasa koyucunun TCK’nın 191. maddesinin düzenleme amacına aykırı olması, hem de bireyin hukuki güvenliğini ön planda tutan hukuk devletinin gereği ve ceza yargılamasının en önemli ve evrensel ilkelerinden biri olan “masumiyet karinesi” açısından kabul edilemez olması nedenleriyle katılmak, mümkündür.
Tüm bu nedenlerle ikinci dava yönünden ilk dava sonucunun bekletici mesele yapılması hususundaki Adana Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi kararının doğru olduğu kanaati ile sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.